Gürzü kendine vur. Benliğini varlığını kır gitsin. Çünkü bu ten gözü kulağa tıkanmış pamuğa benzer. etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Gürzü kendine vur. Benliğini varlığını kır gitsin. Çünkü bu ten gözü kulağa tıkanmış pamuğa benzer. etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Eylül 2009 Cuma

Sevgili Arife

Ramazan pidesini en azından bir süreliğine (son 2 yazıdan sonra) tatile çıkarmayı planlıyorum. Nasipse bu günkü Arife yazısı ve Arife günkü bayram yazısı ile. Sonra belki devam ederim, etmem bilemiyorum.

Şahsen ben arife günlerini bayramlardan daha çok severim. Çünkü çocukluğumun geçtiği kasabada hep arife günü sabahında eskimeyen dostlarla bayramlaşılırdı. Eskimeyen dostlar dediğim bu dünyadan ayrı düştüğümüz sevdiklerimiz, dostlarımız, akrabalarımız.

Her nefis ölümü tadacaktır emri gereğince ölümle tanışmak eninde sonunda başımıza gelecek bir randevu. O yüzden belki de ölmeden önce ölmeyi bilmek gerek. Unuttuklarımızı yeniden hatırlamak gerek.

Rahmetli babaannem ilk öğretmenimdi. Dedem bütün mal varlığını 2nci eşine bağışladığında oturmuş ve bir daha da ayağa kalkmamış. Daha doğrusu evin içinde hareket edebiliyordu ama dışarı bir adım atmazdı, atamazdı. Elifbamın ilk harflerini hep ondan öğrendim.

Hep Mona Lisa'ya benzetirdim onu. Soylu bir duruşu vardı ve belki de çok fazla hareketli olmadığından bir tablo gibi dururdu evin içinde. Birlikte camdan bahçemizi ve yolu seyrederdik çocukken. Arada bir onu kızdırıp, bastonunu sallayarak o naif sesiyle beni tehdit etmesini izlerdim neşeyle. Öldüğü gün "beş kişiydik birbirine âşık / eksildi soframızdan beşinci kaşık" diye yazmıştım.

Babamı ise annesinin yanı başına gömdüm kendi ellerimle. Ninemin kabriyle aralarındaki mesafe dardı. Annem "hani, bana yer bile yok" diye kızdı. Ben de ona " Babamı annesinin koynuna sakladım" dedim. Ona da "kanatsız bir kuştun Ahmet’im / uçtun yuvadan, bir daha dönmedin" diye not düşmüştüm.

Ailede ilk kaybımız ablammış. 3 aylık bir bebekken kaybetmişiz onu. Yani ben hiç görmedim. Benden 1 yıl kadar önce ölmüş. Tek bildiğim duvarda asılı küçük bir resmiydi. Ben o küçük resimdeki kızı hep çok sevdim. Hep bir kız kardeşim olsun istedim. Erkek kardeşim olduğunda da beni kız kardeşin oldu diye kandırmışlar bir müddet.

Ablam ölünce nedense aile kabristanı dışında bir yere gömülmüş. Arife günleri, o masum minik mezarına gittiğimde hep duygulanırım. Yıllardır annem çok kızsa da ailedeki herkese sıkı sıkı tembihledim. "Öldüğümde beni ablamın yanına gömün" diye. Yol ,menzile varırsa yarın sabah görüşeceğiz inşallah. Bu arada sizler de haklarınızı helal edin. Gidipte dönmemek var, gelipte görmemek var.

Arife günlerini sevmemin bir başka sebebi babamın orijinalini yeni Türkçe harflerden öğrenmesine rağmen çok hoş ve kendine has bir ses tonu ve tecvitle okuduğu Kuran-ı Kerim'i dinlemekti. Yasin'i o okur diğerlerini bize paylaştırır ve bizidinlerdi. Bir de kurban bayramı arifelerinde kabristan dönüşü mutlaka bize "pideli paça" ile bir sabah ziyafeti çekerdi...

Ne demiş şair : "geçmiş zaman olur ki, hayali cihan değer"
İnsan özlüyor haliyle. Duygulandım mı ne?
--------------------------------------------------------------
Yarın: Sevemediğim bayram günleri

24 Ağustos 2009 Pazartesi

Şemsiyye bile olamayacak adamlar


I
bencileyin şu garibe bir gün şems dedi Allah'ın bir kulu.
sonra da şekillendirmeye kalktı güneşini
oysa güneş aya göre şekillenmezdi.
iyi kötü hiçbir ışık pervaneye göre yola girmezdi.
girmedi de...

nalıncı keseri gibi vurdu adama o biri
şems böyle olmaz diyerek, kafasına kafasına
adam feryat etti ben şems değilim diye.
keserle sapın kavgası böylece sürdü gitti.

adam isyan etti sonunda
ne senin dediğin gibi şems olur, ey yolcu
ne de benim şems olmakta gözüm var.

öfkeyle ben şems değilim dedi adam
sakladı ışığını bir kara delik gibi içine
daha kötü, daha karanlık olmaya karar verdi.

ne şems kaldı ne mevlana...

...................

II
eski zamanlar
nette mirc diye bir programla sohbet ediyoruz dostlarla.
bir gün dedi ki biri. bir hocamız gelecek Avusturalya'dan sohbete. Çok severiz kendisini. Geldi de muhterem zat. ancak bir hoca beklendiğinden haberi yok, o geyiğe gelmiş. başladı hanfendiye iltifata. bense misafir oyuncu izlemekteyim. dedi ki lafın sonuna doğru bi yerde :
-ayağınızı bastığınız yerlere, secde edeydim...

Hüoooppp hoca! dedim... Hovardalık da yapıcaksan edebinle, Hocalık da yapıcaksan edebinle. sapla samanı, tozla dumanı karıştırma burda. Hoca adamsa bana cahil damgasını vurarak, şu dumur açıklamayı yaptı:

-Ayağınızı bastığın yerlere secde edeydim demek. evinize gelip misafir olaydım, tahiyyatül mescid kabilinden iki rekat namaz kılaydım demektir. Siz fesatsınız beyfendi.

-Hoca başlatma şimdi senin misafirliğinden ya edebinle dur ya da çektir git! dedim.
Kızcağız da bakakaldı.

İnsan bazen şu lâiklik ne güzel şey diye düşünüyor. Din adamlığı ile hovardalığı birbirinden ayırabiliyorsun hiç olmazsa. Sevgili bacılar siz siz olun. Ben gibi serserinin biri olup, Şemsiyye bile olamayacak adamlara Şems demeyin. Kendi halindeki gariplerin bari, aklını yolundan çevirmeyin...